Açıköğretim Fakültesi & Bir İş Gücü Meselesi

Açıköğretim Fakültesi & Bir İş Gücü Meselesi

Zuhal Aslan Çiftçi isimli İK uzmanı kişisel blogunda açıköğretim öğrencisi/mezunu insanlara İK uzmanlarınca uygulanan mobingi konu alan bir yazı yayınladı arkadaşlar. Yazısında açıköğretim öğrenci ve mezunları hakkında istatistiki bilgilerin yanı sıra çalışan iş gücündeki katılım oranlarına, üniversiteler içindeki konumuna, öğrencilerin e-öğrenme portalın daki imkanlarına, örgün ve aöf öğrencilerinin/mezunlarının kıyaslamasına ve işe alım sürecinde iş ilanlarından başlayarak, mülakat sürecine varana kadar ki kısımda uygulanan mobbing in detaylarına varana kadar araştırmış ve yazısında belirtmiştir. Okudum ve tam bizi anlatıyor kanaatine vardım.

 

Biz Aöf öğrenci ve mezunlarının sıkıntılarına değindiği ve işa alım sürecinde mahsur bırakıldığımız uygulamaları açıça eleştirdiği için Zuhal Aslan Çiftçi hanıma teşekkür ediyorum. Yazıyı sıkılmadan tamamen okumanızı öneriyorum..

3 milyon adaya İK’cılar mobbing uyguluyor. 

Yıllardır mobbing aşağı, mobbing yukarı konuşuyoruz biz İK’cılar. Nedense mobbing hep çalışana yapılıyor gibi düşünüyoruz. Öğrencilere hocaların uyguladığı mobbing de bir ara gündeme geldi ama iş arama ve terfi sürecindeki Açıköğretim Fakültesi mezunu* bir adaya yapılan mobbingi konuşmuyoruz, görmüyoruz, reddediyoruz nedense…(*Yazı boyunca ‘AÖF aday’ şeklinde geçecektir.)

Hiçbir zirvenin konusu olmuyor, hiçbir ‘Kariyer Koç’u bu soruna eğilmiyor maalesef.

Hepimiz biliyoruz ki yönetmeliklerde yazmaya gerek duyulmayan ama uygulamaktan gurur duyup, gerim gerim gerinerek mülakatlarda adayın suratına pöykürülen bir prensip var:”Açıköğretim Fakültesi Mezunu işe almıyoruz!” Hatta ileri giderek ilanlarına “illa ki örgün öğretim” yazmayı marifet sanan sözde insan sarrafları da maaş alıyor şirketlerinden.

Peki İnsan Kaynakları kavramının içinde çalışıp da ‘kaynak’ kelimesinin anlamını, kaynağımızın değerini neden unutuyoruz? Sanıyorum öğrenme ve kibir tanımlarımızın üzerine gidersek bu sorunu ortadan kaldırabiliriz.

Bizzat şahit olduğum ve sıkça duyduğum bu saçma prensip beni istatistiklere yönlendirdi. TÜİK verilerine, araştırma şirketlerinin raporlarına baktım, forumları okudum,

ekşi, itü vb. sözlüklerden girdileri derledim, AÖF mezunlar birliği panelinde araştırmalar yaptım, İK portalları üzerinden rastgele ilan içerikleri okudum. Elimde şu veriler var:

Sözlüklerde sıkca AÖF mezunlarının cahil olması türevlerinde başlıklar açılmış içerisinde örgün mü uzaktan mı öğrenmek daha kolaydır tartışmaları yapılmakta, Forumlarda özellikle bankacılık, sigortacılık, telekomünikasyon alanlarında bu baskının olduğu dile getiriliyor, diğer sektörlerin uzman unvanlı genel merkez kadrosu

ilanlarında ‘örgün’ ibaresinin yer aldığını da İK portallarından açıkça görüyoruz.

-AÖF mezun sayısı 2013 itibariyle 1,5 milyonu aşmış durumda. Halen öğrenci olanların sayısı 1,7 milyon. Yani toplamda 3 milyon 200 bin kişilik bir AÖF aday iş gücü var.

-TÜİK 2012 verilerine göre ülkemizde Önlisans, Lisans, Lisansüstü ve Doktora derecelerinden mezun kişi sayısı 6 milyon 330 bin. Yani herhangi bir yüksek öğrenim kurumundan mezun adaylarımızın 1/4′ü AÖF mezunu.

-2012 yılı verileri bize 27 milyon insanın aktif olarak çalışma hayatında olduğunu söylüyor. Yani iş gücü kaynağımızın 1/9′u AÖF aday.(Aktif olarak çalışmayan AÖF adaylarımızı da çalışmamaya iten sebeplerin büyük oranda bu baskı olduğunu düşünerek yazıma devam ediyorum.)

Bu durumda 27 milyonluk iş gücü kaynağımızın 3 milyonunu AÖF aday yaftası nedeniyle bir çırpıda yok ettiğimiz sonucunu istemeye istemeye çıkarıyorum.

açıköğretim MEZUNLARINI işe almıyoruz

Onlarca zirvede insanın değeri üzerine konuşup, öğrenmenin doğrudan kişiyle ilgili bir şey olduğunu defalarca ikrar edip, e-öğrenme sistemlerinin giderek geliştiğini ve yayıldığını söyleyip, zamanın kıymeti üzerine eğildikten sonra bu AÖF aday yaftasıyla değerlendirmeye dahi almadığımız o adaylara karşı neyi, hangi samimiyetle savunabiliriz?

Tek taraflı bakış açısı geliştirmeyi sevmem, o sebepten ötürü AÖF adayların aslında mükemmel olduklarını savunmuyorum. Bahsini ettiğim şeyi herkes bal gibi anlıyor aslında, adı fırsat eşitliği…

Açıköğretim sistemi kurulduğunda Türkiye’deki örgün eğitim veren üniversiteler talebin yalnızca %13’ünü karşılayabiliyorlarmış. Bugünün durumu da onlarca apartman üniversite açıldığı halde 1981 yılından farklı değil. Okumaya olan talep hep artıyor ama adayların ÖSS – YGS sistemlerine hazırlık süreci herkes için eşit şartlarda olmuyor maalesef.

Açıköğretim Fakültesi öğrenme portalında sistem örgün öğretimden farksız işliyor. Akademik danışmanların online destekleri, online konferanslar, online sınıflar ve e-öğrenme destek paketleri ile dolu dolu bir sistem kurulmuş, çeşitli ülkelerde üniversiteler ile uzaktan öğrenim sistemleri geliştirilmiş ve herkesin bildiği üzere sınavları da o kadar kolay değil. Öğrenciler hocalarından rica ederek sınavlarına birkaç puan dahi ekletemiyorlar. Keskin bir not sistemi ile ya dönem uzatıyorsunuz ya da bileğinizin hakkıyla notunuzu alıyorsunuz. (4 yıllık okulu 8 senede ‘salla belki tutar’ yöntemiyle bitirmeye çalışan tiplerden bahsetmiyorum.)

Buna rağmen özellikle bankaların ısrarla adaylara dayattığı bu sözde prensip beni çok rahatsız ediyor.

Türkiye’de örgün öğretimin verdiği eğitimin kalitesi bile tartışılırken; açıköğretim, uzaktan öğretim, e-öğrenmeler falan filan fasa fiso geliyor birilerine. Tabii ki insanlar şirketlerine iyi eğitim almış insanları tercih edebilirler. Tabii ki belli bir üniversitenin eğitimini benimseyebilirler. Örgün öğretim ısrarında mutlaka geçerli sebeplerin de olduğuna inanıyorum. Ailemizden, arkadaşlarımızdan, öğretmenlerimizden uzaktan öğretimin kötü bir şey olduğu mesajını alarak büyümüş bireyleriz.

Askerlik kolaylığı olsun diye öylesine bir bölüm tercih eden tanıdıklarımız vardır mutlaka. Komşunun oğlu AÖF kazanınca diğer komşuların o kişiyi kötü örnek diye gösterdiği mahallelerde açmış olabiliriz algılarımızı. Gerçekten sorumsuzluk örneği olmuş ve bir kitabın kapağını dahi kaldırmadığı için AÖF aday olmuş pek çok insan da biliyor olabiliriz. Ama unutuyoruz: Öğrenme kişide başlayıp biter.Kim olursa olsun, hangi etiketle CV uzatırsa uzatsın, eğer alan ortaklığı var ise eğitimlerinde, geçmişlerinde, onlara fırsat eşitliğini bizler sunalım. Testlerimizi, yetkinlik uygulamalarımızı, envanterlerimizi geçemeyen adayları zaten almamız mümkün değil. Hiç değilse diğer adayların hakkına girmeden, iş gücümüzün önemli bir bölümünün cesaretini kırmadan yapalım işimizi…

Tüm X üniversitesinin örgün mezunları süperdir, şu kadroya uygundur, hepsi şirketin cirosunu ikiye katlar diyebiliyor muyuz?

Bir apartman üniversite mezunu AÖF adaydan daha akıllıdır, yetkinlikleri kesinlikle daha üstündür diyebiliyor muyuz?

‘Turnover oranlarımız turp gibi maşallah, çünkü mütemadiyen örgün öğretim mezunu aday alıyoruz!’ diye açıklama yapan bir firma duydunuz mu peki hiç?

Hayır, çünkü her örgün öğretim mezunu verdiğimiz her işi doğru yapmıyor.

Seçme-yerleştirme fonksiyonlarımız hep örgün öğretim mezunu aldığmız için tıkır tıkır işliyor değil.

İflas bayrağını çeken firmalar bizi AÖF adaylar batırdı diye gerekçe de sunmuyor.

Ne oluyor da biz uzmanlığımızın adında bile kaynak kelimesini taşırken, şirketin ya da kendi egomuzun esiri olup elimizin tersiyle 9 kişiden 1 kişiye sen firmamıza başvuramazsın deme küstahlığını gösterebiliyoruz?

mobbing3

İlanlara çok iyi bir şeymiş gibi yalnızca ‘örgün öğretim’ diye notlar düşüyoruz?

Adayın başvuru yapmasına bile müsaade etmediğimiz için onların kendilerine olan güvenlerini yok ediyoruz farkında mıyız?

Onları ‘şu başvuru aşamasını geçeyim de mülakatlarda kendimi ifade ederim elbet’ mantığı ile yalan söylemeye itiyoruz.

Ara elemanın ne kadar önemli olduğunu her fırsatta dile getirirken, uygulamadaki tavrımızla pek çok önlisans öğrencisinin boynunu büküyoruz. Okullarını söylerken utanmalarına, eğitimlerini gizlemelerine sebep oluyoruz.

Kabul edelim ya da etmeyelim bu ülkede uzaktan eğitim ve ara eleman yetiştirme sistemi aşağılama tanımı olarak kullanılır oldu.

‘Açıköğretim mi? Aaa iki yıllık mı?’ Açık lise, hani şu okuldan atılanların gittiği lise mi?’ soruları birer alay soruları oldu.

Evet bir cezai yaptırım uygulanmıyor biz böyle yaptığımızda ama bunun bir insan hakkını ihlal olduğunu bilmemiz gerekir.

Kendi vicdanlarımızı, işe alım politikalarına uydurmak yerine işe alım politikalarımızı insanımıza, kaynağımıza uyumlu hale getirmemiz gerekir.

Kimse bize ceza kesmez, kesmeyecek yakın zamanda da bu nedenle ama en azından hatırlatma ihtiyacı duyuyorum tüm meslektaşlarıma:

Hiçbir yetkinlik bazlı mülakat yapmadan, adayın kişilik envanterini görmeden, daha önce yaptığı benzer işlerin referansını almadan sadece AÖF aday diye elediğimiz aday bizim iş gücü kaybımız…

Ve insan kıymetli, kaynağımız gerçekten hassas, zarif.

Onları kırmadan, incitmeden, cesareti kırılmış işçilere dönüştürmeden konuşalım.

Sadece bir umut peşinde karşımıza çıkmaları bile yeterli bu hassasiyeti hak etmeleri için.

Zuhal ASLAN ÇİFTCİ

***İçimin Zuuhali (Bazı bloggerlar dipnot da der buna):

Saat 07:03 olmuş:)
Zarif tasarım İK’cılarla dolacak bir Dünya için;

Kalksın bu dünya!

Kaynak Site: BURADA

6 Yorum

  1. şöylede bir gerçek var arkadaşlar, üzülerek söylüyorum ki malesef daha üniversite mezunları iş bulamazken ortalık doluyken, birde açık öğretim mezunu alacaklar 🙁

  2. Açık Öğretim 2014 yılı ders notlarını hakkında birçok bilgiyi bu siteden buldum. Ayrıca facebook sayfanızda da güzel bilgiler paylaşıyorsunuz. Ders notlarının yanı sıra önceki yıllarda çıkmış olan sorulara ve cevaplara ağırlık verirseniz memnun olurum. Saygılarımla

  3. İK cı dediğimiz yani insan kaynakları bölümü çalışanları ülkemizde, insan kaynakları konusunda bir şey bilmedikleri ve yetersiz oldukları için, insanları sadece mezun oldukları okullara göre tasnif etmeleri çok normal. Oysa ki işe alımda mezun olunan okul, değil, başvurulan pozisyonun gerekliliklerine haiz bir bölümden mezun olmanın yanında, kişinin ilgi, beceri ve yeteneği yanında kişiliği de ortaya konularak bir değerlendirme daha mantıklı olacaktır. Bu anlamda ülkemizdeki çoğu genel iş ilanlarında, başvuranın örgün veya açık öğretim mezunu olması çok bir şeyi değiştirecek bir detay değildir.

  4. Merhaba,

    Açık öğretim mezunu barajı açmakla okunacak bir bölüm. Şimdi üniversite mezunu aramak şirketin hakkıyken düzgün puan alan daha üst seviye bir insanı alması hakkı değil midir? O zaman lise mezunları da çıksın desinki lise mezunlarına mobbing yapılıyor.

    Sanıyorum ikcı arkadaş da açık öğretim mezunu. Yani başkasını düşündüğünden yazmamış bunları. Kendine yapılanları aktarmak istemiş.

    Üniversitelerde bile seçici yaklaşılırken (şu 4 üniversite gibi) açık öğretim mezununu neden örgün öğretimle bir tutarsınız ki? Aynı şey mi? Tüm 4 yıllıklar da bir değil.

    Zaten kaybeden şirketler düzgün okul ile aöf mezunlarını aynı pozisyona koyanlardır. Bir de kazanan şirketlere bakmak lazım. Evet açık öğretim mezunları da güzel yerlerde çalışabilir ve yükselebilir. Ama herkesin kulvarı farklı olmalıdır. İlkokul mezunu çok akıllı adamlar var ülkede. Bunu da düşünmek lazım.

  5. Merhaba,

    Açık öğretim mezunu barajı açmakla okunacak bir bölüm. Şimdi üniversite mezunu aramak şirketin hakkıyken düzgün puan alan daha üst seviye bir insanı alması hakkı değil midir? O zaman lise mezunları da çıksın desinki lise mezunlarına mobbing yapılıyor.

    Sanıyorum ikcı arkadaş da açık öğretim mezunu. Yani başkasını düşündüğünden yazmamış bunları. Kendine yapılanları aktarmak istemiş.

    Üniversitelerde bile seçici yaklaşılırken (şu 4 üniversite gibi) açık öğretim mezununu neden örgün öğretimle bir tutarsınız ki? Aynı şey mi? Tüm 4 yıllıklar da bir değil.

    Zaten kaybeden şirketler düzgün okul ile aöf mezunlarını aynı pozisyona koyanlardır. Bir de kazanan şirketlere bakmak lazım. Evet açık öğretim mezunları da güzel yerlerde çalışabilir ve yükselebilir. Ama herkesin kulvarı farklı olmalıdır. İlkokul mezunu çok akıllı adamlar var ülkede. Bunu da düşünmek lazım…

ahmet için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha loading...

Başa dön tuşu